29 Aralık 2016 Perşembe

Yoldan Çıkmış Simalar : İçinden Plak Geçen Kitap

... sanız 

her hangi bir yerde bir plağın çıtırtılı sesine maruz kaldıysanız 
eski bir pikapta dönen bir plağın üzerinde derin rüyalara daldıysanız 
bir eskici dükkanında plakların tozunu yuttuysanız 
bir dedektif titizliğinde onların peşine düştüyseniz 
kısacası siz de bir zamanlar müziği doyumsuz ve sabırla dinleyenlerden biri olduysanız ...

İşte bu kitap , bu işin bu ülkedeki adı sanı duyulmamış gizli kahramanlarını ve onların çok ama çok şahane hikayelerini anlatıyor size . 

Değerli , çok kıymetli ve bu ülkede çok nadir olan müzik yazarlarından sevgili Murat Beşer'in kaleminden , yine çok ama çok değerli dostum yazar -çizer - karikatürist-radyocu -blogçu , "Blues Perişan"  Aptulika'nın çizgileri ile size bu özel ve şahane kitabı öneriyorum .

Bir plağı dinler gibi okuyabilir , kitabın içinden geçerken güzel bir rock müzik seyahati de yapabilirsiniz . 

Bu işlerin biraz tozunu yutmuş dostlar varsa ( Kesinlikle kitabı alın okuyun , ya da bize deyin ki "ben de isterim "  biz de size hediye edelim ) , zaten içinde tanıdıkları " Yoldan ÇıkmışSimalar' ı" hatırlayacaklardır .

Beni de yoldan çıkaran simalardan bir kaçı ; Mesela  Fahri , Ogün , Tarık , Süleyman (Rock Dünyası ) ve tabii ki Apache Ayhan  bunlardı çünkü . 

İyi ki varlar hep var olsunlar ...


Paylaşımınıza ...


İki oyun

Bu yıl uzun ama çok uzun bir zaman sonra sevgili ve değerli eşim sayesinde ailecek iki harkulade tiyatro oyununu  kızımızla beraber izledik  ve bu sayfalarda da uzun zamandır eksikliğini hissettiğim bir  olayın yani tiyatronun varlığını not düşme şansını yakaladım .

Kendimi bu kötü geçen yılın içinde  şanslı ve iyi hissettiğim zamanlardan ikisi de bu oyunlardı .

Gelcek yıl bu sayıyı daha da arttırarak bu önemli sanat olayını hayatımızın içine daha çok katmayı istiyoruz .

İnadına sanat , inadına bilim , inadına kitap , inadına spor , inadına  aydınlık gelecek inancı ...

Sevgiyle ...

Aylak Adam
Yılın son günleri
2016


14 Aralık 2016 Çarşamba

... bugüne kadar yapılmış en güzel müziği

" ...bugüne kadar yapılmış en güzel müziği ikinci dünya savaşı yıllarında doğan adamlar yapmış . Savaşın ne olduğunu yaşayan bu çocuklar , barışın ne kadar değerli , kıymetli olduğunu bildiklerinden , ne anlama , ne değere sahip olduğunu bildiklerinden ruhlarını , tüm benliklerini vermişler yaptıkları, yarattıkları müziğe ve rock efsanesi böyle doğmuş . En büyük zirvesine ulaşmış ve  efsane olmuş ... Bugün rock muziğin bu ruhtan uzaklaşması ve o değerde şeylerin çıkmaması da dünyanın bugünlerinde belkide küçük de olsa etkendir . Ya da rock müziği anlama isteği ve gayretinde olmayan insanların tavrı da,  kimbilir ? ... Rock konserleri anti militarist, barış yanlısı, savaş karşıtıve özgürlükçü birer gösteri olmuştur her zaman, dinlendiğinde , izlendiğinde bile zihin açar , hele bir de giderseniz !  vs vs ...

Kısacası "KAHROSUN BA(Ğ)ZI  ŞEYLER !"

Yalnızkartal Konuştu ...
( Berç & Emre ile )

Bu manada gönlünüzden geçen bir rock şarkısını bu gönderinin altına ekleyip arzu edenlere güzel örnek verebilirsiniz siz de,  eğer isterseniz ?  Ben başlatayım . Hem belki de birleri için ışık oluruz kim bilir ? 

Mumu yakıyorum ...

“ The Doors – When the music’s over “


Not: Geronimo ‘nun online internet radyosunun özel zamanlardaki yayınlarını dinleyebilmek için  RakınrollFM  Face Book sayfasına üye olabilrsiiniz.

13 Aralık 2016 Salı

Kuşa Sor ( Bir RakınrollFm Hikayesi )

" Kuşa sor "


...
cam açık , kışın ortasında lodosumsu bir tatlı gece var İstabul semalarında , tüm olumsuzlukları unutmuş kültür sanat ve özelinde müzik üzerine sohbet ediyoruz dostlar konsülünde . Ana temamız müzik sevgisi , kültürü ama özelinde rock müzik .

Geçmişimizi , anılarımızı, geleceğimizi ve bu sevgimizi paylaşılabilir kılmak üzerine derin ve ince bir sohbetteyiz . Bize bunu yaşatanları anıyoruz saygıyla . Yetmiyor öğretisi üzerine uzun süre kafa yoruyoruz . Bilgilerimizi ,düşüncelerimizi, deneyimlerimizi ve bilgi pınarlarımız olan isimsiz \ meşhur gizli kahramanlarımızı anıyoruz . Bir yandan eskiciden, sahaflardan, tozlu raflardan itinayla ve "ucuza" alınmış her biri pek kıymetli ( bize göre ) plaklarımızı , yine kırk yıllık eski bir pikaptan dinliyoruz , Ruhumuza bir süredir işleyen karamsarlıktan en azından bir an da olsa bedenimizi uzaklaştırmaya çalışıyoruz . Yetmiyor bunu bir de dostlarla paylaşalım diye yayına geçiyoruz .. Ve " ON AIR " deyip yayındayız radyomuzda . Her şey o an umut var bizim için ve de herkese , her şeye rağmen .

Aralık ayının mevsime göre ılıkımsı havası doldurmaya devam ediyor odamızı , yüreğimiz coşku dolu , yüzlerimiz gülümsüyor ... Yayın yaptığımız radyomuzun salonu dolduran sesi her notada , her sözde bize biraz daha mutluluk ve coşku veriyor ...


Ve ansızın bir İNFİLAK !
( Ve maalesef Jim Morrison'un dediğinden değil . Bu gerçek bir patlama !)

Kuşlar , çığlık çığlığa ...

O an da anlıyorum ki kuşlar her şeyi görürdüler , duydular ve hissettiler , hem de o an ve de o dakikada...

Oysa biz , kulağımızla duyduğumuzu, belki birilerinin gözüyle gördüğünü çözmek için onlarca dakika harcarken ...

O halde " bu da ne " gibi aptalca bir soruyu birinize sormayı , konuşmayı ve sonu olmayan çözümsüz analizleri bırakıp, sorumlularının bizi karanlık dehlizlerine ( çok iyi bilinen teror odakları olan ve bi-şey yapılamayan ) sürükledikleri cevapsız saçmalıklarda boğulup zaman kaybetmeyin !

Ve yarın sabah ,

( Wake Up - Uyan ! )

gün ağırdığında ,çıktığınızda sokağa evinizden , hep yaptığınız gibi öne eğmeyip yukarı kaldırın bu defa başınızı , hala varsa etrafınızda bir ağaç, ya da bir çatı , bulun onu ! Ve halen varsa orada bir kuş !

Ona sorun !

O, her şeyi biliyor çünkü tüm çıplaklığıyla ..

Göremediğimiz

BİTTİ !.


A.A
11 Aralık 2016


"Lanet Olsun her geçen günümüzü , geleceğimizi çalan teröre ve sorumlularına ! "

Not: Bu yazı  10 Aralık akşamı Beşiktaş'ta gerçekleştirilen 30 kişinin hayatını kaybettiği  terör saldırısı ve sonrasında ki duruma bianaen eş zamanlı yazılmıştır .

8 Aralık 2016 Perşembe

Bir Rakı"n"roll şiiri


yırtar geceyi rock n roll ve delirtir ayı ve hatta yıldızları
uyanırlar, bir de bakarlar ki halen gece ve her yer karanlık
"o halde biz rahatsız eden de kim ? " derler birbirlerine
işte o an,  iki adam “kafaları kıyak” bakar ve de gülerler
hem aya ,  hem de yıldızlara

işte bu , halen umut taşımama sebep olan şey  dostum
her şey kötüyken , aradaki nadir “ iyi şeylerdir” insanı yaşatan 
hem de  umut var kılan
bir anda bitecek sanırken , uyurken ya da  uykuya dalacak iken
gelir, girer devreye   " ansızın bir infilak "
ve o an da  her şey değişir 
halen varlar ve yaşıyorlar  "eyvah" dedirtir !


( deep purple "fools" çalarken  o esnada radyoda ...)

işte o iki "manyak" biziz :  beco &  gero




19 Kasım 2016 Cumartesi

Wake Up ! Uyan !

2016 Tüm Evrensel diye nitelendirilecek ,yazılı ya da yazısız kanun , kural ve de bilinen ya da bilinmeyen tüm DİN'lerde de dahil olmak üzere , ayrıca hepsinden önemlisi hangi geçmiş gelenek ya da kültürden gelirse gelsin, mitolojik hatta antropolojik detayına da inilecek kadar geçmişe gidersen git gelmiş geçmiş tüm topluluk ya da toplumlarda " İNSANIN / BİREYİN ya da TOPLULUĞUN , HABERİ OLMADAN , RIZASI OLMADAN , ONA KARŞI YAPILAN HER TÜRLÜ EYLEM , HAREKET VE DAVRANIŞ SUÇTUR , YASAKTIR ve birilerinin de anlayacağı şekilde GÜNAHTIR ! "   ( Hırsızlık , yaşama kasıt, yaşam hakkını elinden alma , vandalizm , taciz , tecavüz , kölelik , vb herkesin aklına gelecek şeyler ...)


Bu temel, gerçektir ve de EVRENSEL VE İNSANİ yazılı dahi olmasına gerek olmayacak şekilde yegane KURALDIR !

Bu evrensel gerçeğe DON GİYDİRMEYE çalışıp , ona da kılıf uyduracaklarını sanıp, ve hatta tecavüz etme girişiminde olanlara da ne denileceğine aklı başında olan ve kendiniz İNSAN bilenler her halde bir tanım koyacaklardır !

Bu hastalığın kaynaklarını da - herhalde- bilerek ! Değil mi?
NOKTALI VİRGÜL ;

Bu notu yalnızca güncel yasa sebebi ile koymuyorum , süregelen ve sürdürülmeye devam edilecek , geçmiş , bugün ve gelecekteki hem yerel hem tüm dünya üzeri benzerlerini de tarifleyerek koyuyorum . YEGANE NOKTA ESASINDA BUNA TAHHAMÜL EDİP ETMEMEK/EDEMEMEK , GÖRMEZDEN GELİP GELMEMEK /GELEMEMEK, KABUL EDİP ETMEMEK/EDEMEMEK , DESTEK OLUP OLMAMAK ve Bu ayrımları yapan ve yapamayanları ayırmaktır diye de düşünerek , davranış geliştirmektir diyerek koyuyorum .

NOKTA !

GYK




Geronimo diye



Geronimo diye …

Bilinmeyen zamanlardan bu yana özgür ve mutlu yaşıyordu halkım bu topraklarda , yani vatanımızda  .

Ta ki, Siz gelip bize , bana , yaşamımıza  ve aileme dokunan dek .  

Yaptıklarınız yanında  öfkem bile yetersiz kaldı ...

Ama karşılıksız bırakamazdım , yaptıklarınızı . 

Kendim , ailem, inancım , vatanım ve tüm değerlerim  için savaşacaktım ...

Ve uzun yıllar savaştım ...  

Ama beni , içimdeki  öfkemi ve özgürlüğümü yenemediniz , yenemeyeceksiniz de …

Ta ki  Ben  ,  yanımdakiler daha fazla acı çekmesin diye . İçim el vermeyerek de olsa  teslim oldum 

Ve  Sizin o beyaz kurallarınızla  oynadım sizinle .

Beni yok edemediniz , edemezdiniz de !  Buna  ancak ben karar verirdim  !

Ve ardımda, giderken size  bir miras bıraktım beni unutmayın , hep hatırlayın diye 

O yüzden en zor anlarınızda , sıkıştığınızda  ve cesarete ihtiyacınız olan her anda , her yerde  “adımı haykırmaya mahkum ediyorum sizi “ 

“ Gerooonimooo   “  diye !


Yazan : G. Yalnızkartal

Kasım 2016

27 Ekim 2016 Perşembe

Bir Radyo Macerası : RAKINROLLFM

Hayatın içinde  her an insanın karşısında bir  değişiklik çıkıyor olması güzel , bundan  memnunum , teşekkürler hayat . Hem de bu kadar  b.ktan bir  gündem ve ortama rağmen ...

Bu yılın benim kişisel sürprizim de kendime bir internet radyosu kurmak ve  yayın yapmak oldu .

Kimisine göre uzun ve  meşakkatli bulunabilecek  , kimine göre de ( yani bana ) biraz uykudan feraget edilen ( çokça olduğu gibi )  bir gece vakti  bir kaç saat süren bir uğraş sonucu ortaya çıkan bir sonuçtu bu benim için ...

Radyonun asıl hikayeisne gelecek olursak ;   Aptulika 'nın ROCK FM de ki  efsanevi programı  " Blues Perişan "  ilgili radyonun el değiştirmesi yani satılması sonucu bitmişti . Çok değer verdiğim Aptül Ağbeyim için bu programın manevi değerini belkide gerçek duygularını gizlemeye özen gösterdiği derin açıklamalarından sonra anlamış  ve çok etkilenmiştim .  Çok değer verdiğim dostumun bu boşluğunu doldurmak için bir nebze de  olsa katkım olabilir mi diye düşünürken  ,  bundan birkaç yıl önce  Özgür ve Engin üstadların yapıp yayınladıkları  " İnternet Radyoları  " ve programları geldi hatırıma  . Yapılabilirdi pek ala...

O an , yani o gece hemen harekete geçtim ve  yukarıda bahsettiğim uzun uğraşlar sonucu  önce yayın yapılacak sayfa üyeliği   , sonrasında asıl zor olan yayını bilgisayardan internete aktaracak  uygulamayı yani programı bulmakla başladım işe .  Yapacaktım inat etmiştim . Süreci anlatan videolar buldum youtube da  , sonra süreç biraz hızlandı  ve  ...

Lafı uzatmaya gerek yok , burada teknik ayrıntılar da abesle iştigal olur . Sonuç şu ki , Aptül Abime bir BLUES PERİŞAN radyosun  açmak için çıktığım yol , Aptulika'nın  ROCK FM'in yeni kadrosuna davet edilmesi ve prgramının yine yayına başlaması ile  temel amacını yitirdi .  Ama bu arada ben radyoyu kurmuş ve test yayınlarına başlamıştım .  ( Gerçi Aptulika'nın   İnternet radyosu üzerinden  bir radyo tiyatrosu yapma , ya da edebiyat programı yapmak gibi heyecan verici düşünceleride hala yok değil , ama tabi önce teknik sorun olan ve sesi düşük kalan mikrafon olayını çözmek kaydıyla )

Pratik sütüdyomu evin bir köşesine kurudum .  Stüdyo dediğiniz ,  bir  laptop, bir ses veren kolon , bir mikrafon ve bir harici diskten oluşuyor.  Bu sayede   evimin bir köşesinde  durmakta olan ve içinde  yıllar öncesinden biriktirdiğim neredeyse  on yıldır  dinlemediğim müzik arşivimin yer aldığı harici diski tozlu raftan indirdim .   Yani kısacası bu durum eski tutukumu yeniden hatırlamamı  ve rock dünyasının derinliklerine  ve  arşivlerimde yine yolculuklara çıkmama sebep olmuştu .  

Ayrıca  bir başka heyecan verici nokta daha vardı  .   Bu basit  yayınlarda  sesimi  , İstanbul'un karşı kıyılarında  uzun süredir görüşemediğim dostlara ulaştırmak ( Haydar , Ogün gibi ) , yetmezmiş gibi  çok sevdiğim değerli dostum Beco'ya taaa Almanya'ya seslenebilmek , ani bir kararla  uzak diyarlara savrulan çöl rüzgarları misali  Cezayir'de bulunan dostum Ahmet'e  , memleketim  Bandırma'ya ,  ablama,  anneme, babama  duyuruyor olabilmek tarifsizdi  . Bunu dışında bir çok müzik sevdalısı dostuma gece ve müziği paylaşabilme heyecanı ile başlayan   test yayını  ,   ana amaçtan sonra bana bir anda  zorunlu bir hediye gibi kaldı .

Bu yazıyı yazarken  , geride kalan iki ay içerisinde  belkide yüz saatin üzerinde  bir canlı yayın tecrübesi geride kalmıştı bile ...

Bizim bu radyo tozu yutma hikayemiz de aslında  yeni değil ,  geçen yüzyıl  , yani 1993 yılında ilk özel radyoların kimilerinin henüz  korsan yayınlarla yapıldığı günlerde  ,  bizim de sevgili dostum Ogün ile yayın yaptığımız RED FM'li günlere , sonrasında  Tarık'ın Mavi Radyo günlerine , bir yılbaşı gecesi  canlı yayını  10 kişi ile domine ettiğimiz  günlere götürdü .  Halen  Eyüp İblağ , Okan Meriç , Aptulika gibi  programıcı dostlarımızın varlığıda  bu yönden benim için bir tecrübeydi ...

İçimizdeki  müzik ama özelindeki ROCK müzik  ve  BLUES ve de bunlara eşlik etmekte eksik olmayan kutsal sıvı   RAKI'nın  ateşi  de buna tuz biber olunca da radyonun adını  anlık  bir algı ve karar ile   " Türkçe yazılır, algılandığı gibi okunur"  düsturu ile  RAKINROLL  FM  koydum ...

VE ...

Hali hazırda     tüm gün çalıştığımız için ancak akşam saatlerinde  yayını açabildiğimiz  bir  canlı kanlı internet radyosu yayınları başladı . 

( Tüm gün çalışan modern zaman köleleriyiz bizlerde .  O yüzdendir ki  ,  Blues tutkumuzdur . Zamanında pamuk tarlalarında çalışan köleleştirilmiş  siyah adamların isyanının dışa vurumu olan bu müzik , bugün de biz modern çağ kölelerinin dışa vurumu için birebir , doalyısı ile pek birşey de değişmemiş ... )

Halen bu yayınlara devam ediyorum , heyecanım ve  muzik tutkum çok büyük  , heyecanım da ...

RAKINROLL FM    bende ki bu unutmaya yüz tutan duygumu bana yeniden hissettiriyor ki bu pek kıymetli .

Teşekkürler Aptül Abi ( Aptulika yani Blues Perişan ) , Teşekkürler Sevtap , Teşekkürler Canım Kızım Doğa ,  Teşekkürler Beco, Teşekkürler Haydar , Teşekkürler Ajan , Teşekkürler Emre , Teşekkürler Ahmet  , Byfuss , Sedat  , Ahmet , Orkun , Gökhan  ve diğer tüm dostlarım ...

 
Sloganlarımızında bazılar ile  satırlar son bulsa da  RAKINROLL FM'de  süprz geceler de ilginç  muzik seçkileri ile karşılamak dileği ile 

" Rakın var ama Roll un yoksa  çözüm :  RakınRollFM ..."

" Suyun rakıya , tütünün dumana , gecenin müziğe karıştığı program Gecenin Katarı ve RakınRollFM ..."

Genel olarak yayını yakalama ihtimaliniz olan saatler  
Akşamları   21:00   -  01:00  aralığıdır

ON AIR  bildirimleri anlık olarak  Face Book Grunundan duyurulur ve grup üzerinden yayın sırasında ki paylaşım üzerinden interaktif katılım sağlanabilir

Face Book Grubuna Katılabilirsiniz :  RAKINROLL FM  ismi ile arayabilirsiniz .
 
Dinlemek için :  rakinroll.caster.fm
 




26 Ağustos 2016 Cuma

AMA CANIM TOK

Kitaptan ...

Adam karsisindaki cingeneye bakti ve sordu
"Hic bir seyden korkmuyor musun , insanlardan , hayaletlerden benzeri seylerden ?"
" A tabi" dedi cingene " Acliktan "
" Neden bir yerde durmuyorsun ? Meslegim var. Ac kalmazsin "
Cingene adama derin derin bakti ve gulumsedi ve sadece
" AMA CANIM TOK !"
" Ne demek o yani?"
" İstedigimi yapiyorum"
Adam
" Nah iste , Çingene ve ayaginda don yok, ama HÜR olan o "


.... Aganin Cocuklari - Yannis Manglis ( Belge Yay.)

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Olimpiyad İzlerken Canım Sıkılınca ...

Cüneyt Koryürek ve Kenan Onuk 'a ithaf edilmiştir 

CAN SIKICI HALLER 

Dört yılda bir dünyanın en büyük org'u yapılıyor, spor kanallarında varsa yoksa SALAK SALAK FUTBOL transfer haberleri vb. Geri zekalı muhabbetleri temcit pilavı gibi dön baba dönüyor ... Ben böyle ülkenin sporunun da futbolunun da medyasını da topunun ... Ne verirsen millet onu yiyiyor , ver futbolu al oyu sanki tablo . Oysa ki medya ve spor kültürüne yönelik bilinçli politikalar üretilse inanın çok başka bir iklim olur ülkede , kendimden ve yakın çevremden biliyorum bunu , yıllar sonra hayatına sporu zevkle katan, keyifle yapan , çocuklarını bilinçli yetiştirmeye çalışan , kah buna yenilen ( TEOG nedeniyle ben yenildim mesela ) , kah kazanan insanlar var. Ama tabi bu bilinç, istenen arzu edilen bir bilinç değil . Çünkü bu bilinç ve spor çeşitliliğide bir başka tür aydınlanma tehdidi kimileri için hiç şüphesiz, sokaklara bakınca bizde ki merakın ve ilginin hangi farklı tür sporlar(!) olduğunu görerek bunu anlamak pek kolay .... Futbol hakkatten fena biz zehir , kendini bu iklime göre futbolsever sayan , tarifleyen biri bana göre asla sporsever olamaz . Kesin olarak buna kanaat getirdim ( 3o-35 sene sonra da olsa kendimle gurur duyuyorum bu konuda ) , hele ki günümüzdeki futbol sunumu ile ... Bu başka bişey . Bu durumun spor kültürüne bence en ufak bir katkısı olamaz , hele ki bizdeki buradan ortaya çıkan,çıkacak , çıkması istenen zihniyetin . Bu zihniyet ülkenin haliyle de eşdeğer ( paralel diyecektim demedim bakın   ) ... Neyse ya , acaba bu ülkede kaç kişi ülke sporcularının yarışmadığı herhangi bir olimpiyad programını , ya da bir Avrupa ya da dünya şampiyonasını izliyor , seyrediyor ? Mesela şu an Olimpiyad da TRT harici şahane yayınlar var ( Bknz: Link ) , herkesin de elinde evinde her yerinde internete ulaşabilen aletler var , merak edip bakan var mı ? Phelps efsanesine kaç kişi bilerek şahitlik ediyor ( 5. olimpiyat 21. altın madalya ) Ledecky' i Hosszu' yu izlediniz mi ? . Şu an Cin Hollanda kadınlar çim hokeyi var ( ara yayında izliyorum 0-0 skor ) . Bu spor mu bizce ? Bir "Neyse" daha . Hüseyin Bold çıkınca ( O da isimden ilk sempatik gelmişti , belkide birileri dedesinin Türk olduğunu bile umarak sevmiş sempatik bulmuş bile olabilir kim bilir ? ) haber yaparlar biz de bakarız , börek çörek yer, oturur seyrederiz ... Ulan 79 milyonuz bi z...kim başarıda elde edemedik bu olimpiyatta der geniş geniş eleştiri de yaparız bilmiş bilmiş .... Kısacası içine futbol kaçmış spordan "bi uzak ,bi haber" acayip bir topluluğuz ( sözüm bu sayfalardaki çokça dostumdan ve meclisten dışarı ) .... OLİMPİYAD da seyirci olmak bile bir şereftir, bir ayrıcalıktır . Hele bir de orada sporcu olmak nasıl bir şeydir , hiç düşünen var mı ? Yine de olmayacak duaya amin diyelim ve sporu hayatınıza katan sporla kalan futboldan uzak duran insanların çoğalmasını dileyelim ... Olmayacak duaya amin denir mi ? Bilmem ? Ona da okuyan kendince karar versin . OLİMPİYAD ın keyfini çıkaranlara selam olsun !

(Özel Teşekkür : Ülkemizi  , ailelerinin ve kendilerinin özel gayretleri ve çabaları ile  bu nokaya geldikleri belli olup , çok başarıyla temsil eden 17 yaşındaki iki sporcumuz Mert Gazoz ve Tutya Yılmaz'a çok teşekkürler , ileride çok çok başarılı sonuçlar alacaklarından hiç şüphem yok )

Efsane Adam : Phelps 



Aylak Adam
Bir Olimpiyad Akşamı ve Mevsimi 2016

4 Ağustos 2016 Perşembe

OPEN : Andre AGASSI


Gündem ruh halimizi günlerdir büyük bir ızdıraba gark etmişti . Gecemiz gündüzümüz malum konu üzerinden yürüyordu . Bu durum insanın içinde hiç bir iyi şey yapma isteği de uyandırmıyordu . Sonra kitaplıkta aylar önce aldığım 520 Sayfalık bu biyografiye takıldı gözlerim . Ve okumaya başladım . Bu adamı sanırım tanımayan yoktur ve en basit tanıyanın aklında uzun saçları ve renkli kıyafetleri ile kortlarda ki hali gelir . Daha da meraklısı , maçlarını hatırlar belki . Magazin meraklıları Brooke Shilelds ile evliliğini anımsar kimbilir . İyi sporseerler uzun ve inişli çıkışlı başarılı kariyerini ...

Kitap inanılmaz bir sporcu biyografisi , Agassi'nin babasının 6-7 yaşlarda ileride dünya 1 numarası olmasını hedefleyerek ona neredeyse ızdırap çektirircesine antrenman yaptırması ve tüm kitap boyunca yüzlerce defa değindiği üzere " tenisten ilk günden son güne kadar nefret ettim " ifadesi ve ironisi içinde 21 yıl Grand Slam'lerde oynamış . 15 yaşından 36 yaşına kadar büyük başarılar, büyük çöküşler, yeniden başlangıçlar , büyük rekabetleri , aşkları , acılar içinde kıvranışları ve sakatlıklarla mücadelesi , zaafları , güçlü yönleri ile sıradan bir insan duyguları ve davranışlarına tanıklık edip , ayakta kalması ve yeniden dönüşlerinde büyük ve çok önemli yakın dostları sayesinde her zaman çalışmaya inanıp efsane bir sporcu kimliğinin sırlarını bulabileceğiniz harika bir hikayeye tanık oluyorsunuz . Lendl , Mcenroe , Corrier , Connors gibi efsanelerle başlayan rekabetin yolculuğu . Pete Sampras ile dev rekabeti ve herkes bittiği halde onun inatla direnişi ve günümüz efsaneleri Federer ve Nadal gibi üç farklı nesil ile yaptığı unutulmaz maçlarıyla son bulan 21 yıllık profesyonel kariyeri 1000'in üzerinde üst düzey tenis maçı , 8 çok zorlu Gand Slam şampiyonluğu . Çok içten , samimi ve acıklı mağlubiyetleri anlatışı , . Boris Becer'e gıcık oluşu ve detayları .  Uzun saçların aslında peruk oluşu ayrı bir itiraf . Çok zorlu ve problemli bir dönemin sonunda Steffi Graff ile büyük mutluluğu yakalayışı . Lisede okulu terkeden Vegas'lı çocuğun , sonunda Vegas'ın arka sokaklarında inşa ettiği örnek okul projesi Agassi Akademisi ile yarattığı ve yaşadığı büyük mutluluk . Uzun lafın kısası , her insanın böyle uzun ve üst düzey kariyeri yaşamış bir büyük sporcunun yaşamında alacağı ve çıkaracağı büyük dersler ve kazanımlar olacağına inanarak bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum . Hele ki ben sporu , spor olduğu için seviyorum , izliyorum diyenlere , hele hele ki çocuklarına sıkı bir gelecek hazırlama hırsı , isteği ve hayalindeki olan ebeveynlere de ders niyetine tavsiye ediyorum .

Kitaptan, Agassi'nin sanırım nadiren okuduğu başka bir yazarın kitabından alıntılayıp tüm zorluklara karşı düstur edindiği bir sözle devam edelim.

" Acı önemlidir . Bizler taş parçaları gibiyiz ... Keskinin darbeleri bize ne kadar acı verse de aslında bizi mükemmelleştir."

Bir başka alıntı . Okulunda düstur olan Saygı Kuralı ( bir tür and gibi )

"İyi disiplinin özü saygıdır
Otoriteye saygı ve başkalarına saygı
Kendine saygı ve kaidelere saygı  
Evde başlayan,
Okulda pekişen
Ve hayat boyu uygulanan bir tutumdur SAYGI "

Ve kitabın son cümlesi ile bağlayalım .

" ... Ben kitapların büyüsünü keşfetmekte geç kaldım . Çocuklarımın uzak durmalarını istediğim onca hata arasında bunu listenin en üstlerine koyuyorum ."  

Bu arada Agassi ile aynı yaştayız , sadece otuz gün büyüğüm  . Kızlarımızın doğum günleri arasında da iki gün fark var , ikimizde bir zamanlar uzun saçlıydık, o meğersem peruk takan bir seyrek saçlıymış , ben de durum halen fena değil  . Adamı ilk günden son güne kadar hep sevdim ve desteklemiştim . O bu kortların en asi ve renkli adamlarından biriydi . Boşuna sevmemişim şimdi net olarak ikna oldum .

Andre AGASSI , sana AÇIK olarak SAYGI duyuyorum dostum . Çok büyükmüşsün gerçekten.

Bu harika kitap için de  teşekkürler ...

Not: Kitabı okurken hırslanıp sitenin içinde bulduğum bir duvarda tenis antrenmanı yapmayı denedim 40 dakikada omzumu sakatladım . Bu da kitabın hoş bir anısı olarak " ACI ve KESKİ " tınlaması yaptı kulağımda ...

Aylak Adam 


Ağustos 2016

22 Haziran 2016 Çarşamba

Euro 2016 İlk tur maçları tamamlandı .

Euro  2016  İlk tur maçları tamamlandı . 

Dikkatimi çeken bazı başlıkları  paylaşayım dedim .

Öncelikle  ilk iki maçlar oldukça kısır skorlarla ve temkinli dikkatli maçlara sahne oldu . Bu da Avrupa futbolunun bence genel karakteristiğini yansıtıyordu . Öncelikle  artık kadro  kalitesi ne olursa olsun birçok Avrupa takımı , mücadele ve oyun savunması taktiği anlamında güçlenmiş ve futbolun mevcut güncel anlayışını  gücü ne olursa olsun başarılı bir taktik mücadele ile sürdürebiliyor ki bunun sonuçlarını da gördük . Birçok zayıf görünen takım gruplardan çıkabildi .

Son dakika golleri dikkat çekti
Mücadelenin son dakikalara kadar sürmesi , zayıf görünümlü takımların bile pes etmemesi oyunu bırakmaması birçok   + 90   sonrası ( 7 gol var )  gollerin olmasını sağladı .  

Favori’ler  ve Sürpriz Takımlar
Fransa – Almanya – İspanya  en büyük üç favoriden ilk ikisi gruplarını lider bitirdi .  İspanya  , turnuva ilk turları ardından herkes tarafından önemli favorilerin arasına adı yazan Hırvatistan’a yenilip  ikinci olarak gruptan çıkarak bence ilk turun önemli süprizlerinden birini yaptı .  Hırvatlar başarıları ve oyunları ile  en tatlı sürprizi yaptılar .  Bir diğer  önemli sürpriz  İngilizlerin Galler’e geçilmesiydi .  Beklenmedik en etkili perfomans bence İtalya’dan geldi . İki maç altı puanla grup liderliğini garantilemesi önemliydi .  Portekiz  yine beklentilerin altında kaldı ve  zar zor  üç beraberlikle grubu üçüncü bitirip  beklentilerin altında kaldı .

Sürpriz takımlara gelince :  Galler  , Slovakya , Polonya  , Macaristan , İzlanda    performasları ve aldıkları sonuçlarla  büyük başarılara imza attılar .
Belçika ilk maç ardından beklentilerin çok altında kaldı ama ikinci maçta toparlanmış bir görüntü çizdi . Son maçında da İsveç’i zor yendiler ,   ama çok şanslı bir fikstürde ilerleyebilir .

Superstarlar ne yaptı ?
Hayal kırıklıkları : Başta Ronaldo ilk iki maçta çok kötüydü , son maçta attığı iki golle hem turnuvalar tarihine geçti (  4 turnuvada gol atan , en çok gol atan oyuncu ) hem de yoluna Hırvatları geçebilrise finale kadar devam edebilecek bir şans yakaladı .

Robert Levandovski ‘de iyi oynayan takımında gol bulamadı .

Zlatan İbrahimovic :  Oldukça etkisiz kaldı ama kötü bir takımı var ve transfer aklını karıştırıyor , birde artık yaş da vurmuş babaya …Ama onu seviyoruz .

Rooney :  Başarılı bir ilk tur geçiremediği açık.

Grinzman ve Pogba :  İlk turların ardından özellikle Grinzman  beklentilerin çok altında kaldı ve takımdaki yerini dahi kaybetti .

Başarılı Superstar : Gareth Bale , gerçek bir star gibi parladı  , attığı üç golle  takımını sırtına aldı ve grup liderlğine taşıdı . Işıl ışıl parladı .Bravo Bale’e

Yeni superstar adayıDimitri Payet ,  Fransa’nın yıldızların söndüğü bir anda ortaya çıkıp ışıl ışıl parladı ve attığı mükemmel gollerlerde  ilk turun tartışmasız  en büyük starı oldu . Ev sahibine can verdi . Ne kadar ileri gideceklerini bence  Payet’in performansı belirleyecek

Dikkat Çeken Bazı oyuncular : En başta İzlanda kalecisi Hannes Holldorsson , İspanya ‘dan Moratta ,  Fransa ‘dan Kinsley Coman , Hırvatistandan İvan Perisic .. Gallerden Aaron Ramsey , Polonya’dan Arkadiusz Milik

Almanlar :
Onlar için ayrı bir başlık atmak gerek . Hiç zorlanmadan aslında  bazı mevkilerde sıkıntıları olduğu görülmesine rağmen çok kolay ilerliyor izlenimi veriyorlar .  Ama  bulundukları yol çok dikenli taşlarla dolu …

Gol Kralları : Açıkçası  turnuva başlangıcı itibarı ile  gol krallığının kısır kalacağını düşünüyordum ama üçüncü maçlarda üç gollü oyuncular gördük .  Bale ve  Moratta 

Türkiye’den tanıdıklar ne yaptı : 
FB’li Nani ve Bursaspor’lu Balázs Dzsudzsák  ilk turun ardından  iki golle , Mario Gomez’de tek golle  takımlarını bir üst tura taşımada önemli katkı verdiler .

Dikkatimi çeken en genç ve yeni yüz  yıldız adayları :  Polonyalı  Bartosz Kapustka  ve Türkiye’den Emre Mor .

Türkiye için 
Vasat bir eleme grubundan zorlukla üçüncü çıkan takım için , ülke içinde  özellikle başındaki teknik direktörün bilinen egolarının da etkisi ile yaratılan medya kampanyaları ve  objektiflikten ve cesaretten uzak basın mensuplarının  basiretsiz şakşakçı yorumlarının tesiri ile futbol gerçeklerinden uzak bir hava yaratıldı .  Reklam yıldızı topçu , hoca gazlı kampanyaları  ve  oluşturulan hayali bir “ motta “ ile  sanki Avrupa Şampiyonasının en büyük birkaç favorisi gibi bir algı yaratılmasının ne kadar içi boş ve bizim hayaller aleminde yaşayan bir ulus ve onun takımı olduğumuzu kanıtladı .   Son derece formsuz , kafası karışık bir oyuncu grubu ve teknik ekip ile  başarısız bir turnuva ve normal bir sonuç aldık .  Terim , Arda  gazının kaçmasını Emre Mor heyecanı ile tolere etmek bir nebze tat olarak damaklarda yer etti .  Takım oluşturmada Volkan Demirel ve  Ömer Toprak  gibi  oyuncuların  sorunların çözülememiş olması, hatalı oyuncu tercihli takım kurguları  kötü bir yöneticilik örneği olarak aklımda kalan bir noktadır . Yegane sorumlu olarak  Fatih Terim’i görmekteyim .

Fikstür terzisinin dengesi bozulmuş .
Öyle bir ikinci tur fikstürü oluştu ki  . Almanya – İngiltere – İspanya – İtalya - İngiltere – Fransa  takımları finale gidebilmek için birbirlerini yemek zorunda .
Diğer tarafta şu anki  form durumu ile  Hırvatistan direkt finale gidebilecek gibi görünüyor . En büyük isim Portekiz rakipleri olabilir mi bilemem ama zaten onlarla da bir sonraki son 16 turunda karşılaşacaklar . Burada ki diğer olası takımlar  Galler , Belçika , Polonya, İsveç gibi takımlar var … Çok ciddi bir terazi kayması var .

En iyi taraftarlar  :  İzlandalılar , Kuzey İrlandalılar ,İrlandalılar ve  İsveçliler

En çoşkulu Milli Marş Söyleyen Topçular : İtalyanlar

En unutulmaz an  :  Eden Hazard 'ın Belçika - İrlanda maçında orta sahadan aldığı topu  Türk yan hakemin solundan atıp sağından geçip çizgiye inip asiste dönüştürdüğü pozisyon . 

En kafiyeli takım : İzlanda  , takımdaki 22 oyucunun soyadı “ son” ile bitiyordu .  İstisnayı  bozan tek isim de  küçük bir harf farkı ve ülke futbolun belkide en büyük efsanesi  Eiður Guðjohnsen …

Ve ilk turun son sözü : İrlanda dedi ki " Biz BİTTİ  dedik "

İkinci turda tüm takımlara  bize  futbol dolu güzel  zamanlar geçirtmeleri dileğiyle başarılar .


6 Haziran 2016 Pazartesi

Şehir isterseniz size her an bir güzellik sunar : Uçurtmalar , Kuşlar , Kitaplar ...


Bu dünya güzel şehir tüm kahredici ve böğrünü delen kötülüklere, kötülere  karşı  sanırım  içinde ki güzel insanların hatırına , ruhuna uygun şekilde  inatla - eğer  isterseniz -  her an size güzellikleri sunmakta  çok cömert . Tıpkı  dünyamız, sihirli mavi küremiz , toprak anamızın cömertliği gibi . 

Yeter ki siz , sokağa çıkın , kendinizi onun kollarına bırakın. Sokak aralarına girme cesaretiniz halen varsa bu şehir halen size muhteşem tatlar sunuyor . Girmezseniz yavaş yavaş hepsini elinizden alıp yok etmeye doğru ilerliyor , bilesiniz ..
  

Önce Uçurtmalar
Bundan bir kaç hafta evvel tesadüfen izini sürdüğümüz uçurtmaları Kadıköy'de ararken , Maltepe'de yakalamıştık , gökkuşağına nazire yaparcasına rengarenk süzülürlerken gökyüzünde .


Sonra Kuşlar
Gecen hafta sonu tamamen tesadüf bir Kocamustafapaşa semti ziyaretinde  . Ruhu ve algısı açık dostumun keşfiyle Silivrikapı semtinin o dar ve bilinmez sokaklarında-  ki  tekrar gitsem bulamayacağım - bir kahvehanede  " Flurya Kuşları Ötüm Yarışması" na şahit olmanın şaşkınlığı ile tarifsiz bir tat almıştım .


Ve Kitap Denizinde Boğulmak
Bu hafta da  önce semtim Üsküdar'da ardından Kadıköy'de kitapların önüme duvar gibi dikilmesine şahit oldum  " Dur Yolcu !" dercesine . Önce Üsküdar , sonra 8. Kadıköy Kitap günlerinde .

Kalkedon  , yani mitolojik ironi ile Körler Ülkesinde ki  fuar çok başka tarifsiz bir haz sunuyordu insana . Görkemli ve şanlı ev sahibi ve  bir süredir suskun daimi sahipleriyle ..

Haydarpaşa Gar' ının  bir süredir suskun çocukları banliyö  trenleri her geçişte hüzün veriyordu bana , sıra sıra dizileri ve  kaderlerine terk edilişleri ile .

Ama son birkaç gün cıvıl cıvıl ve kıpır kıpırdılar oldukları , durdukları yerde . Çünkü yolcuları : Üç perona yayılmış  binlerce KİTAP ve onların iz sürücüleri , yani bizlerdik ve hep beraber çocuklar gibi şendik .

Bu defa kitapları  dizdik uç uca tren  yaptık ve bindirdik yorgun vagonları  kitaplara , çıktık uçsuz bucaksız bir yolculuğa ,  bilmem vagonların bir duygusu , ruhu olduğuna inanır mısınız siz ama , biz umursamadan inandık bu yolculuğa , Haydarpaşa Garı da arkamızdan su döküp uğurlarken bizi , küçük bir damla süzülüyordu üst kat pencerelerinden birinden ;  yolunuz açık olsun ,  uğurlar ola !

Ani bir ses de daha duyuldu tam bu sırada ardımdan

" Haydarpaşa da denize düştüm ! Hem de Gar' ın tam ortasına... Kitaplar derya deniz...." diye

Aylak Adam
2016 Haziran Başı
İstanbul'da

2 Haziran 2016 Perşembe

Bir Eğitim Hikayesi : Aklımı tutamadım kafa tasımda “ Uçtu , Uçtuuu”


Çalıştığım kurumun sunduğu bir eğitim seçeneğiydi “ Beyin ve İletişim “ (Sosyal Beyin)  . Seçerken , bu da ne acaba , bir bakmakta fayda var  diyerek  özgür irademle seçtiğimi söylemeliyim öncelikle . O popüler  “klişe” kişisel gelişim eğitimlerden biri midir diye de düşünmedim değil ? 


“Beyin nöronları ( hücreleri ) cayır , cayır yandı” gülüm keten helva.

Beyin de  “ yüz milyar “ hücre olduğunu öğrenerek başladık .  Pe tabi bu durumda bende ki  tepki “ Vay  be , çokmuş ulan ! “  şeklinde. Eh öğrenmeye başlayoruz usul usul  ...  Bu arada "beyin" eğitimine gelmişiz ya , eh o halde "çalıştır saksıyı"  diye farkında olmadan komutu göndermişiz abiye .   Akılda tabi  onlarca  klişe soru  dolanıp duruyor  . Eh ne de olsa  beyin bu ,  tüm makinenin patronu .  Hatta  öyle ki  "Ben,  Ben miyim ( o da neyse )  , yoksa beyin mi Ben ? "   en merak ettiğim sorulardan  biri .  O mu beni , ben mi onu yönetiyorum bir başkası ?     Çok alkol alırsam beyin hücrelerim ölür mü ?   Sigara ve beyin ilişkisi nedir ? ( En kritik sorum bu şüphesiz, Ama üstad ile sigara molasında buluşunca , soru önemini yitirdi tabi  )    Alzaymır olmamak için bulmaca çözmek çözüm mü ?   Var Allah var , uçuşup duruyorlar  …

Bir kere eğitmenimiz  bu konuya kafayı yormuş besbelli, belli ki tek günlük bir eğitim içinde sıkıntılı , zaman dar vesselam beyinleri yakmak gerek !

Öncelikle  sayın seyirciler değerli konuklar  bu  beyin , yanı sayın Beyin , biz ya da ben  değil .  Biz biziz , o ise sadece bir organ . Nasıl kalp, akciğer , dalak , böbrek her an hayatımızı karartacak kadar ya da hayat kaynağı olarak önemli ise  bu arkadaş da bizim için bir o kadar önemli . Eh  o halde önce  klişelerden ve önyargılardan sıyrılarak ( bu benim algım ) onu tanımamakla işe başlamak gerekir ki , eğitmenimiz de bunu yapıyor . Önce  bu organın (cihazın) ne olduğunu , nasıl çalıştığını anlatıyor ve  onun nasıl sağlıklı kalabileceğini , dolayısı ile  yaşam sürecimiz içerisinde  nasıl daha uzun süreli ve etkin kullanabileceğimizin ip uçlarını veriyor .

Önce  kendi malını tanı

Dolayısı ile  sonra işi biraz özele indirgeyip sendeki/bendeki  beynin ne olduğu kısmına giriyoruz , bilinen bazı klişeler herkesin merak ettiği sorular pek tabi ,neticede katılımcı kitleyi de doyurmak lazım . “ Sağ beyin , sol beyin “ baskın olan ne , özellikleri  ne ?  “ Aaa bak ben sağ , sen sol , a ha bak ne kadar da beni anlatıyor ! “ diye  şaşkınlığa düşmemiz lazım ki  , öncelikle  eğitimin hakkını önce  bir kendimizce verelim  " İşte bu iyi eğitim ha dostum "  . Tatmin duygusu  olmadan biz bu eğitime belki de soğuk bakacağız ne malum. Zaten işin sonunda da anlıyoruz ki bu beyin denilen arkadaş zaten bir "konformist"  ve bir “ haz” müptelası ki o da ayır konu , neyse  .  Ben mesela sağ beyni baskın bir adam olmam gerekirken ( Her insanın doğuştan öyle olduğunu öğreniyoruz bu arada )  şimdilerde    hem sağ  hem solu neredeyse eşit kullanıyorum diye çıkıyor testlerim . Düşünüyorum da  , yıllar benden neler de alıp götürmüş , aslan gibi sağ beynimi kullanmak yerine sol beyinli bir adam olup çıkmışım biraz da mizahi bir iç burkulması ile  .  Sonra düşünüyorum “ sol” daima iyidir diye , sonuçta  kaldırımsız bir yolda , soldan yürümek doğrusudur şüphesiz diye . Ne de olsa  asfalt ve otoban bir yol değildi bizimkisi başlangıçta  .  Sol zaten bilirsiniz ki  hep korkulan , zor olan ve istenmeyendir . Dolayısı ile ancak çalışarak ulaşılabilecektir bir kısımımız bu beceriye. Her ne kadar konuyla alakasız gibi görünse de bu anlamı da benim için manidar bir  tespit oluyor şüphesiz . Birden sevdiğimi anlıyorum bu “ Sol Beynimi “

Ha , birde  dişi-erkek beyin  ayrımı var ki ( her ne kadar cinsiyetten bağımsız  bir  ayrım ve özellik olarak vurgulansa da  , yine de ister istemez iş cinsiyetçi bir noktaya espirilerle de olsa kaydı   ) dişi - erkek olgusuyla ,  bu iki baskın beyin arasında  çarpıcı farkları ve bunun bilinmezliği durumunda iletişimde nasıl facia sonuçların ortaya çıkabileceği ya da  işlerin ne kadar kolay çözülebileceğini görümek de mümkün olabildi . Sonuç da  sen de beyninin dişi mi , erkek mi olduğunu  , elindeki  işaret ve yüzük parmaklarının boylarından ölçebilirsin .  Yüzük uzunsa erkek , işaret uzunsa dişi , işte hepsi bukadar kolay , gerisi sana kalmış .   Sonuç ne derseniz , ideal olanı, sağ ya da sol , dişi ya da erkek beyin olsun , her ikisini de birbirine yakın noktaya getirmek , zaten uğraş çaba ve çalışmalarda aslında bunları dengelemek üzerine yoğunlaşıyor ...

Beyinsizsiniz

İroni her yerde o yüzden bu başlığı  nereye çekerseniz o !  Günün sonunda ki yegane sonuç da zaten bu . Her iki yönüyle de . Yani sonuçta  ya “ Beyin Sizsiniz” ya da  “beyinsizsiniz”e gelip bağlıyorum konuyu .  İkinci kısmını “ Kalpsiz”, “Ruhsuz”,”Dalaksız” . gibi benzetmelerle söylemek de abes olacak şüphesiz ama söylüyorum işte .   Ama işte  “ Beyin burada cayır cayır yanıyor”  . Ne yapacağız şimdi bu BeyinSizsiniz  ve beyinsizsinizler arasında . Eh zaten hal ve gidişat da bunu kanıtlamıyor mu ? Her neyse konudan sapmayalım , devreleri yakmayalım. Kıssadan hisse , siz siz olun “ Beyin-siz olun “  diyerek bağlayalım

Eğitimden (Ç)aldığım notlardan


Dikkat her şeydir , Dikkat yoksa , dikkat etmiyorsan , beyin boşa çalışıyor ,işe yaramıyor, gerisi gazel
Neye odaklanırsan , onu görebilirsin , dolayısı ile algını sürekli açık tutma becerini, yani dikkat becerini yükseltmen gerekir .

"Nöroplasite"  kavramı nedir , araştır bak , öğren . Geliştirilebilir  unsurlar üzerine çalış
Sağ-Sol beyin dengesi önemlidir . Dolayısı ile bunu geliştirmek gerekir .

Çok acayip egzersizler var . Biz eğitimde topluca yaptık . Sokakta veya iş ortamında veya bir yerlerde yapsanız , işiniz biraz zor size “ Beyinsizsiniz” gibi “ bön bön “ bakarlar . Ama çok eğlenceli ve komik tarafı bile  farklı bir şey olduğunu anlatmaya yeter . Bakın araştırın derim .
Bir kere “rutin” beyni tembel ve işlevsiz yapıyor . Stabil yaşam tarzını terk et , her an her yerde , yapamıyorsan bile , günlük mutlaka en az birkaç zaman aralığında  her zaman yaptığından farklı bir şey yap .Mesela  farklı yoldan yürü , dişini ters elinle fırçala , ters elinle her gün bir cümle yaz  vs vs. ( Araştırın)

( Kişisel notum :  Sık sık rutin dışı değişiklikler yap ve sürdürülebilir kıl. Sürekli yapılan şeyler alışanlığa dönüşür .  Örneğin sürekli bulmaca çözerek alyazmırı yenemezsin, kendini , babanı veya anneni  de kandırma . )
Farklı konular da oku  ( farklı tip ve içerikte kitap-makale), izle ( tarzın olmayan bir film-dizi- tiyatro), Spor  ( Örneğin körling  yapmayı dene )   vb .

Beyin organdır . Her organ çalıştıkça egzersiz yaptıkça güçlü ve uzun ömürlü kalır . Yani hareket etmek , spor yapmak nasıl beden sağlığı için öneriliyor ise aynı şekilde  beyninde bundan farkı yok , aynı şeylere ihtiyacı var .
"Brian Gym" i araştır , öğren uygula .

Bazı egzersizler :  Enerji egzersizleri , Gevşeme  egzersizleri , Odaklanma Egzersizleri , Çaprazlama Egzersizleri
Beyinin zaman kavramı : Şimdiki zaman ve geniş zaman sever .

ÇABALA ! DEVAMLI ÇABALA

“Hmm “ hesabı tüyolar

Soru sorarken “Gerçekten almak istediğin cevabın “ sorusunu sor . ( Sigara – İncil – Papaz hikayesi )
Beden dilinde “ Aynalama” yapmayı öğren . Rol Modellerini düşün , çocukluğunun kıymetli özelliklerini keşfet .

Öğrenme ve çalışma alışkanlıkları çocukluk evresinde  8-12 yaş arasında olur  biter ( geçmiş olsun !)
Beynini her gün şaşırt ( Bak dikkat , kendini demiyorum , beynini . )  Sen , sensiz  unutma , Beyinsensin, onu şaşırt ! Hem de her gün !

Okunacak  birkaç kitap önerisi
John Medina – Beyin Kuralları 
İncognito-Beynin Gizli Hayatı
Maria Konnikova - Sherlock Holmes Gibi Düşünmek

Oyun
Set
Sudoku
Kendoku

 
Müzik
 
Albüm :
Emerson, Lake, and Palmer -  Brain Salad Surgery

Ve bir şarkı :  
Eh tabi tüm bunların sonunda beyni biraz serin tutmak gerek gari diye düşündüm ve size  Bulutsuzluk Özlemi’nin bu şarkısı ile  veda edeyim dedim ...

“Sabah oldu kalktım,
Elim bosa gidiyordu.
Gitarımın alt teli kopmus,
Arayıp bulamıyordum.
Aklımı tutamadım, kafatasımdan
Uçtu uçtu.”

Eğitmenimiz  Sayın Şafak Demirel ‘e  teşekkürlerimle...

Aylak Adam
Haziran Başları 2016