Adamın biri , bir gün , blog yazmaya karar verdi . Ve o gün bugündür bloglarına yıllık tutar gibi devam ediyor . 2006 ... 2016 . Bu yazı ve sayfalar ile de onbirinci yıl macerası başlamış oluyor .
Bu adam "Aylak Adam" diyor kendine . Hiç şüphesiz ki sözlük anlamında ki manasının ötesinde bir ironi barındırıyor bu isim . Okuyabilmek ve yazabilmenin hem heyecanını duyabilmek hem de keyfini alabilmek için açıkçası ruhunun , zihninin " aylak " olması gerektiğine inanıyor bu adam . Hem de bin türlü işin , yoğunluğun, koşuşturmanın ve keşmekeşin içinde . Özgürlüğü hissediyor uçsuz bucaksız bir denizdeymişçesine , sırları aralıyor gizemli bir mağaranın dehlizlerinde , içindeki " yoğunluğu" aylaklık ile devşiriyor ve dönüştürüyor ...
Gemisini yelkenlerini dolduran rüzgarlar da tıpkı , poyraz, lodos , karayel, keşişleme gibi çok çeşitli . Kitaplar kuzeyden , Konserler batıdan , Filimler güneyden , gözlemler, izlemler doğudan eser gibi şişiriyor Aylak Adam'ın gemisinin yelkenlerini ...
Ve yol alıyor ileriye Aylakça
2016'nin ilk günleri
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş
Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
...
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün.
Orhan Veli